“Türkiye’de birçok filmin, birçok dizinin ayakkabılarını yaptık. Yurt dışında Harry Potter filmi gibi, Truva filmi gibi, 300 Spartalı gibi filmlerin aksesuarlarının altına giyilen ayakkabıların üretimini yaptık ve yapıyoruz.”
Magazine Leather yayıncılık olarak Aysaf Fuarı kapsamında ‘Aysaf Talks’ Konuşmasınının ardından Yemeni Ustası Mehmet Orhan ÇAKIROĞLU ile birlikteyiz. Röportajımızda “Yemeni ve deri” üzerine ve işletmesi olan YEMENİCİ HAYRİ USTA’yı anlatacak.
Orhan Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Adım Mehmet Orhan Çakıroğlu, Gaziantepliyim. Gaziantep’te Yemenicilikle uğraşıyorum. Yemenici Hayri Usta adıyla üretime devam ediyoruz. Mesleğimizi yaklaşık 130 yıldır büyük dedemizden dedeme, dedemden babama, babamdan bana kadar bir aile mesleği olarak devam ettiriyoruz.
Aslında Yemeni dediğimiz zaman, Yemeni nedir? Ayak ve baş anlamına gelir. Aslında İslam Peygamberi’nin başına bağladığı sarığına da yemeni deniyor. Ama bu ayağa giyilen ayakkabıdır. Ayakkabı ile ilişkilendirilecek ne var? Belki ayakkabının atasıdır. Belki de ayakkabının büyük dedesidir. Çünkü aradan bin yıldan fazla zaman geçti. İnsanoğlunun evlatları diyelim ya da Türklerin kullandığı ürün diyelim daha doğrusu. Çünkü bu Türk-Osmanlı-İslam sanatıdır.
Tamamen elde dikilen, yüz derisi için keçi veya dana derisi, bilekleri için ise koyun veya dana derisi kullanılarak elde yapılan bir ayakkabı türüdür. Yemeni’nin içinde kullanılan malzeme, daha doğrusu ayağın temas ettiği malzemedir.
Peki, bu arada bu yaptığınız işi çocuklarınıza aktarıyor musunuz?
Babamdan bu işi devraldım. Şuanda Yemeni Gaziantep’te bir sektör haline geldi. Tabii ki biz de elimizden geldiğince hem çocuklarımıza, torunlarımıza hem de yeğenlerimize onlar da bu işin içerisinde bu zanaatı öğreterek devam ettirmeye çalışıyoruz.
Kaybolmaya yüz tutmuş zanaatlar arasında gösterilirken şu anda yaşayan ve ilerleyen gelecek vaat eden meslekler arasına girdi. Çünkü Gaziantep’de oldukça büyük bir sektör haline geldi. Belki bu işten iki bin üç bin kişi geçimini sağlıyor ve bir gelir elde ediyor.
Bu konuyla UNESCO ile herhangi bir çalışmanız var mı?
Şunu söyleyeyim, benim Kültür Bakanlığı’nda sanatçı olarak tanıtma belgem var. Kültür Bakanlığı Eğitim Araştırma Dairesi’nde kaydımız var. Mesleğe vermiş olduğumuz yılların tecrübesi olan, babadan, dededen gelen mesleğin tekrar yaşatılması bağlamında Kültür Bakanlığı bize UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Mirası taşıyıcısı, yani yaşayan insan hazinesi ödülüne layık görmüş. Onu da bakanlığımız bünyesinde Cumhurbaşkanı’mızdan aldık.
Ölmüş olan daha doğrusu ölmek üzere olan bu mesleği insanların unuttuğu mesleği hangi seviyeden alıp nereye getirdiğimizin bir göstergesidir. Çünkü bugün yaşayan insan hazinesi olmak bence o meslekteki en büyük ödüldür bence. Bu ödülü de Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamdan almak bizi çok onurlandırdı. Türkiye’de 51. yaşayan insan hazinesi olarak seçilen ustalardanım.
Hala kültür bakanlığımızca iletişimimiz devam ediyor. Birçok festivallere bakanlığımızın nezdinde katılım sağlıyoruz. Ayrıca bizim yine Kültür Bakanlığımızca çalıştığımız ve benim ikinci başkan olduğum bir sosyal portalımız var. “ANADOLU EL SANATLARI YAŞATMA VE GELİŞTİRME DERNEĞİ (ANELSANDER)” bu derneğimizle de birçok benim gibi ustaları Kültür Bakanlığımıza bağlı festivallerde bir araya getirip tutmaya çalışıyoruz.
El sanatlarıyla ilgili olduğunu söylediniz, tüm el sanatlarını mı kastediyorsunuz?
Evet. Tabii ki Türkiye’deki bütün el sanatları için geçerlidir. Bunun içerisinde seramik sanatı var, çinicilik sanatı var, ahşap oyma sanatı var, tezhip sanatı var, ebru sanatı var. Türkiye’de el sanatları ile neler yapılıyor ise tüm el sanatlarını kapsıyor. Bizim Derneğimizde de tüm ustaları var. Şu anda önümüzde yeni bir proje var o proje kapsamında Bakanlığımızla birlikte bir çalışması var umarız başarı ile tamamlayacağız.
Umarım başarılarınız daim olsun diyelim.
Teşekkür ediyorum.
Peki Üniversitelerle Yemeni üzerine bir çalışmanız var mı?
Yemeni bir anda öğrenilebilecek bir meslek değil. Temel eğitim gereklidir. Temel eğitim de usta-çırak ilişkisi olması lazım. Bu nedenle bir akademisyene, bir mühendise, bir mimara ya da bir tıp öğrencisine Yemeniyi öğretmek için üniversitelere başvuramayız ya da Yemeniyi öğretemeyiz.
Zaten Lise ve Üniversiteler’de Güzel Sanatlar, el sanatları bölümleri var ama Yemeni ile ilgili Usta Öğretici veya Akademisyen yok onun için bu ayakkabı için olabilir ama Yemeni bambaşka bir zanaattır. Yemeni’nin bir de özellikleri vardır, yani ayakkabı ile farklı özellikleri var. Onun için Üniversitelerde sadece söyleşilere, toplantılara, konferanslara vs. katılıyoruz. Ancak eğitim söz konusu olduğunda, şu anda üniversitelerle herhangi bir temasımız yok.
Peki, ayakkabı sektörüyle karşılaştırdığınızda ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Çünkü ikisi de deri bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Şimdi, ayakkabı sektörü yavaş yavaş makineyle çalışır hale geldi biliyorsunuz. Dolayısıyla, kalifiye bir çalışana sahip olma fikri artık yüzde 50 azaldı. Belli alanlarda kalifiye elemana ihtiyaç var tabiki de. Ama Yemeni’de mutlaka kalifiye eleman ihtiyaç olacak. Çünkü bu ayrı bir zanaat. Ayakkabı fabrikasyona dönüştü. Günde üç bin çift ayakkabı üreten şirketler var, spor olsun, kundurası olsun, o tarzda ayakkabı üreten insanlar var.
Çünkü biz bunları elde yaptığımız için. Bizim üretimimiz günde yüz çifti yüz yirmi çifti geçemez. Dolayısıyla onlarla zaten rekabetimiz sözkonusu değil. Karşılıklı istişarelerimiz oluyor ama kendimizi ayakkabıcılarla kıyaslayamayız. Ayakkabı mağazasında Yemeni satalım dersek hoş karşılanmaz. Bugün ayakkabıcılar Türkiye’nin belli bölgelerinde, özellikle Gaziantep, İstanbul ve Konya Ayakkabı konusunda Türkiye’nin lokomotifi olan şehirlerimiz var. Biz biraz daha kültür ve sanatla ilgili esnafız ya da derneğiz.
Kültür ve sanat ile ilgili dediniz, bu bağlamda örnek olarak sinema ve tiyatro alanlarında faaliyetleriniz var mı?
Yani kültürel faaliyetler, kültürel etkinlikler. Ancak biz o tiyatro ve filmlerinin kostümlerinin altına giyilen ayakkabılar olarak üretim yapıyoruz. Sonuçta Türkiye’de birçok filmin, birçok dizinin ayakkabılarını yaptık. Yurt dışında Harry Potter filmi gibi, Truva filmi gibi, 300Spartalı gibi filmlerin aksesuarlarının altına giyilen ayakkabıların üretimini yaptık ve yapıyoruz.
Modernlikten ziyade biraz daha geçmişe yönelik mesela şuanda TV dizileri var o setlerin ayakkabılarını temin ediyoruz. Yani az önce de söylediğim gibi kültür ve sanat alanında yer alıyor. Tiyatrolarda kullanılıyor yöresel halk oyunlarında kullanılıyor bölgesel olarak her bölgenin ayrı olarak kullanılıyor.
Deriyi yaşatmak için iyi bir sonuçtur aslında, peki bu konuda dünyada sürdürülebilirlik diye bir kavram var. Bu sürdürülebilirlik kavramı içerisinde deri de sürdürülebilir bir malzeme. Bu konuda gençlere, gelecek nesle neler söylemek istersiniz?
Öncelikle insanların gençlerin deriyi tanıması lazım. Derinin ne olduğunu bilmesi lazım. Derinin artı veya eksi faydalarını ve zararlarını görmesi, anlaması lazım. Bunun için deriden, deri ayakkabıdan uzaklaşmaması gerek. Deri ile mümkün mertebe yakın olarak temas etmesi nihayetinde biz emitasyon ürünlerinden negatif elektrikler alıyoruz fakat deri bizim elektriğimizi alan doğal bir malzeme. O yüzden gençlere faydalarını, zararlarını, ne olduğunu anlatmamız lazım.
Deriyi iyi tanıtmamız gerekiyor. Deriyi sadece renk olarak, desen olarak, tasarım olarak, görüntü olarak tanıtmak değil, derinin vücuttaki etkilerini, sağlığa faydalarını anlatmamız gerekiyor. Bugün bir ot’un ne işe yaradığını sosyal medyadan bunu gözlemliyor, soruyor, araştırıyor. Peki deri hakkında böyle bir araştırma yapıyor mu? Belki vardır ama bu araştırmanın artık sosyal medyaya ve gençlere hitap edecek şekilde anlatılması lazım.
Yani deri ayakkabının tasarımı, modeli ne olursa olsun fark etmez, onu anlatma asıl önemli olan derinin ne olduğunu anlatın, renginin ne olduğunu anlatma, o derinin nasıl işlendiğini anlatma, o derinin türlerin farklılıklarını anlatma. Derinin ne olduğunu anlatın.
Deri nedir? Deri neden giyilmesi gereklidir? Günümüzde toprak ile aynı tür olarak yer almaktadır. Yaşayan bir organdır. Yaşayan bir canlıdır, bir hücredir. Bugün tarihi arkeolojik kazılarda bile herhangi bir deri parçası çıktığında üzerinde hala canlı hücrelerin olduğunu ortaya koyar. Binlerce yıldır toprak altında olsalar bile.
Hiçbir zaman deri ölmez. Deriyi sevdirmek için insanlara derinin ne olduğunu anlatmak gerek, sağlık açısından olsun faydaları olsun. Özellikle gençlerin anlayacağı şekilde iyi tanıtmak gerek.
Magazine Leather için zamanınızı ayırdığınız yayınlarımıza katıldığınız için çok teşekkürler.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım başarılarınız devam eder.