Desa deri Ceo’su Burak ÇELET, “Bugün geldiğimiz noktada Türkiye-İstanbul Laleli’de Soğanağa camii sokakta bir atölyeden piyasaya çanta üreterek başlayan DESA, Türkiye’de toplam dört tane fabrika sahibi. Düşey entegrasyonunu tamamlamış vaziyette. İstanbul Çorlu’da ‘Leather Working Group’ ‘Gold sertifikası’na sahip 20.000m2 üzerine kurulu hem küçükbaş hem büyükbaş hem de kürk işleyebilen koyun kürkü işleyebilen kendi akredite laboratuarları içinde olan bir tabakhaneye sahip.”
Magazine Leather Firma ziyaretlerimizde, Vizyoner geçmişi ile Türkiye’nin en önemli firması, Deri giyim Konfeksiyon, Ayakkabı ve Saraciye ürünleri alanında Türkiye’de ve dünyanın çeşitli bölgelerinde mağaza zincirileri bulunan Desa Deri, Vizyoner bakışı ile Desa deri Ceo’su Sayın Burak ÇELET bey’in nazik ev sahipliğinde bizleri kabul ederek röportajımıza başlıyoruz.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//Desa_CEO_Burak-CELET-1024x936.jpg)
Burak bey öncelikle vizyoner bakışınız ile sizleri tanımak isteriz?
İsmim Burak ÇELET, 1977 Türkiye-İstanbul doğumluyum. Aslında Desa deri şirketi, benim büyük ağabeyim sayılır. Biz aile şirketiyiz benden önce o doğmuş sonra ben doğmuşum. Çocukluğumdan beri derinin içinde büyüdüm, daha sonra okulumu da deri ile paralel bir şekilde yönlendirme imkanım oldu. Çünkü ilerde hangi mesleği yapacağımı biliyordum. Türkiye İstanbul Boğaziçi üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü okuduktan sonra Amerika’da MBA yaptım. ‘Small business management’ ‘aile şirketi yönetimi ve finans üzerine’. Ondan sonra İngiltere’de Nene College’da deri tabaklama ve deri teknolojileri üzerine MSc. (master yüksek lisans) yaptım. Önce kendi işimi yaparak başladım birkaç sene, o da deri üzerine mobilyalık derileri dikip döşeme haline getirip paketlenmiş vaziyette ingiltere’ye gönderiyorduk, orada mobilya haline getiriliyordu. İkinci senenin sonunda 220 kadar çalışanım ve 10 milyon dolardan fazla ihracat yapmaktaydık. Bu çalışmamın ardından Aile şirketimiz beni çağırdı ve sonrasında da Desa için kolları sıvamış olduk. O gün bugündür 2004 yılından beri Desa’da bir fiil profesyonel olarak çalışmaktayım.
Yani meslekten kopmamak adına okulunu okudunuz yüksek üniversite ve tabaklama programını da okuduktan sonra Türkiye’ye döndünüz.
Aynen öyle, bizim mesleğimiz zaten zanaatkarlık ve mühendisliğin birleştiği ve gerçekten elinizin işin üstünde olması gereken bir meslek. Ben altı yaşından beri bütün yaz tatillerimi burada geçirdim, yaptığım tüm tahsilerde ödevlerimin hemen hemen hepsini buradaki çeşitli konular üzerine yaptım. Tezgahta da çok çalıştım. Hala yeri geldiğinde de çalışırım. En çok keyif aldığım şey üretimde sorun çözmektir. O yüzden bizim işimiz hem okullu hem de alaylı olmayı çok güzel kavrayan bir meslektir. Çünkü deriye dokunmadan deriyi yönetemezsiniz. Deriyi hissetmeniz, bilmeniz, dokunmanız lazım, hem zanaattır bizim işimiz hem de mühendisliktir diye düşünüyorum.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover2-16-1024x936.jpg)
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover3-12-1024x936.jpg)
Saygıdeğer babanızın kurduğu DESA Deri’den bahseder misiniz?
Desa deri, bugün 51 yaşında 1972 doğumlu, dediğim gibi benim büyük ağabeyim sayılır. Yıllar içerisinde Türkiye’nin gelişmeleriyle beraber Desa’da da bir çok gelişmeler olmuş. Desa ilk başladığında aslında Amerika’ya çanta ihraç eden bir firma olarak yola çıkmış. Tabi zaman içerisinde şartlar geliştikçe hem yatay hem düşey entegrasyonunu tamamlamış. Türkiye’nin ekonomik şartlarıyla ekonomik politikalarıyla Desa’nın gelişimi arasında ve yaptığı faaliyetleri arasında çok ciddi paralellikler var. Geçtiğimiz gün Desa’nın 50. yılını kaleme alan kitap hazırlama çabasına girdik, o da neredeyse tamamlandı baskıya girme aşamasında. Onu yazarken de şunu farkettim bir kere daha, ülkemizin ekonomik politikaları ve dış politikasıyla şirketlerimizin ve Desa üzerinde alınan kararların ne kadar birbiriyle paralel olduğunu gördüm. Ne demek istiyorum; örneğin Desa ilk başladığında Amerika’da bir firmaya ihracat yapıp hayatına başlamış olmasına rağmen birkaç sene sonra artık kendi markasıyla ihracat yapmaya başlamış. birinci Körfez krizi öncesinde hem New York Empire State’de kendi ofisi varmış hem de New jersey’de kendi depoları varmış. Amerikada 450’nin üzerinde münferit mağazaya Desa markasıyla mal satıyormuş. Aynı dönemde Singapur’da kendi ofisi varmış. Almanya’da kendi ofisi ve dağıtım merkezi varmış. Bunların hepsini Desa markasıyla satıyormuş. Daha Türkiye’de ‘Turquality’ icad olmadan önce, birinci Körfez krizi öncesi 1980’li yılların başları, Türkiye’de Turgut Özal döneminin başları yani 40 yıl öncesinden bahsediyorum.
Ancak daha sonra Körfez krizi Türkiye’nin yaşadığı çeşitli güçlükler dolayısıyla bütün bu atılımlardan geriye dönmek durumunda kalınmış ve önemli yabancı markalara üretim yaparak onların bir nevi fasonculuğunu yaparak Desa büyümeye başlamış, bir yandan Türkiye’nin gelir düzeyi arttıkça parakendeciliğini yürütmüş, kendi mağazalarından hiçbir zaman vazgeçmemiş dolayısı ile sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiyenin en önemli parekende markalarından biri haline gelmiş. Bir yandan da önemli markalarla dünyada üretim işlerini geliştirmiş.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye-İstanbul Laleli’de Soğanağa camii sokakta bir atölyeden piyasaya çanta üreterek başlayan DESA, Türkiye’de toplam dört tane fabrika sahibi. Düşey entegrasyonunu tamamlamış vaziyette. İstanbul Çorlu’da ‘Leather Working Group’ ‘Gold sertifikası’na sahip 20.000m2 üzerine kurulu hem küçükbaş hem büyükbaş hem de koyun kürkü işleyebilen, kendi akredite laboratuarları içinde olan bir tabakhaneye sahip. Onun dışında bugün burada sizi ağırladığımız genel merkezimizde yaklaşık 18.000m2’lik alan içerisinde 550 kişinin çalıştığı tasarım stüdyosu, konfeksiyon, çanta ve cüzdan konusunda ürün geliştirme ve üretim yapan birimleri ve merkez depolarının bulunduğu bir fabrikası var. Türkiye Düzce’de de 20 yıldır yani 1999 Düzce depreminden hemen sonra kurduğumuz 10.000m2 üzerinde tesiste bugün yaklaşık 600 kişiyle beraber tamamen lüks segmentin içinde yer alan markalara yönelik çanta üretimi yapan bir fabrikası vardır. Bütün bunların yanına çok yeni olarak İtalya Toskana’da Floransa’nın hemen güneyinde yer alan bölgede dünyanın tüm lüks markalarının üretim yaptığı yerde yeni açmış olduğumuz nispeten daha küçük mütevazi 2000m2’lik, bugün 60 kişinin çalıştığı bir tesisimiz de bulunmaktadır. Bu işin üretim tarafı. Bunların dışında Desa’nın yaklaşık 60 tane tamamen hepsi kendisine ait olan yurt içinde mağazası var.
Desa’nın yine çok önemli ve uzun süreli bir ortaklığı var. 41 yıldır Desa, Samsonite şirketiyle işbirliği içerisinde dağıtım ve satış kanalları tarafında. Bu 41 yıl işbirliğinin 25 yılı distribitörlük olarak son 16 yılı da Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kuzey Kıbrıs ve Suriye ülkelerini içeren bölgeyi yönettiğimiz bir ortak girişimin kurulmasıyla taçlanmış vaziyette. Bütün bunların yanısıra tabi İtalya tesisinden bahsettim ama İtalya’ya da yabancı değiliz; 12 yıldır Milano’da kendi şovrumumuz var. Desa bugün 34 ülkeye ihracat yapıyor 1972Desa markasıyla. Şili’den tutun Kore’ye Güney Kore’ye japonya’ya kadar, ağırlık İtalya’ya olmak üzere, dünyanın kalburüstü butik ve çok katlı mağazalarına kendi Markamızla satışımızı gerçekleştiriyoruz. Desa her ne kadar aile şirketi olarak yola çıkmış olsa da bugün kurumsallaşmayı büyük ölçüde becermiş. Bunun özellikle atını çiziyorum çünkü sektörümüz çok insana kaim.
Genelde kobi kimlikli firmaların ağırlıklı olduğu bir sektörüz. Bu tüm dünyada öyle sadece Türkiye’de değil. Az önce de ifade ettiğim gibi deriyi ellerimizle tutmamız ve illa ki işin başındaki kişinin üretimin içinde ürünün içinde olmasını gerektiriyor. Buna rağmen halka açılmış, hem üretim hem perakende satış yapan özellikleriyle ülkemizdeki tek deri sektörünün temsilcisidir. 2003-2004 yılından beri de İstanbul borsasında kote vaziyette hayatına devam etmekte. Dolayısı ile hem kurumsallaşmayı hem uluslararası piyasaya çıkmayı gerek yönetim olarak gerekse satış olarak hem de markasına yatırım yapmayı eş zamanlı götürmüş bir firmayız.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover8-3-1024x936.jpg)
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover4-8-1024x936.jpg)
Deri sektörüne bakış açınızı öğrenmek istiyorum, malum vegan ve alternatif endüstriler açısından görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Dünya’da insanlık et yediği sürece ve et endüstrisi olduğu sürece deri her zaman var olacaktır. Çünkü aslında biz et endüstrisinin ve gıda endüstrisinin bir çıktısını bir atığını kullanıp tekrar ekonomiye kazandırıyoruz. Biliyor musunuz ki bir ekmeğin yapımında bir dananın veya sığırın canından çok daha fazla hayvan ve böcek katlediliyor. Dolayısıyla veganizmin gelip geçici bir trend olduğunu düşünüyorum. Ama hepsinden de öte deri sektörünün gerçekten çöpe atılan bir emtiayı toprağa gömülen bir emtiayı değerlendirdiğini ve tekrar ekonomiye kazandırdığını düşünüyorum. Kaldı ki biz Desa olarak ürünlerimizde eti için kesilmeyen hiçbir hayvanın derisini kullanmıyoruz. Sektörün yüzde doksan dokuzu da bu şekilde çalışıyor zaten; bu sadece bize özel değil. Çöp olacak, atık olacak bir malzemeyi tekrar biz ekonomiye kazandırıyoruz. Deri insanlık tarihinin nasıl ilk mesleklerinden zanaatlarından biriyse gene tüm teknolojik gelişmelere rağmen uzun süre varlığını sürdürecek sektörlerden biri olduğuna inanıyorum.
Burak bey, bilim insanlarının ve araştırmacıların söylediği gibi, eti için kesilen hayvanın derisini toprağa gömüldüğünde de sera gazı emisyonlarının dolayısı ile iklim değişikliğine sebep olabilecek hususunda çalışmalar da mevcut bu durumda zaten.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover6-3-1024x936.jpg)
Şuanki şovrumunuz konfeksiyon, Saraciye ve Ayakkabı ağırlıklı olduğundan bahsettiniz. Deri sektöründe Türkiye iç pazardaki konumunuzdan ve sektör durumundan bahsedebilir misiniz?
İç pazarda deri sektörünün önde gelen markalarından bir tanesiyiz. Çok kıymetli markalar var ama bunlardan en önemli farkımız kendi malını büyük ölçüde kendi üreten kendi hammaddesini ta ki çiftliğe kadar takip edebilen ve bunu %100 takip edebilen düşey entegrasyona sahip hem üretici hem perakendeci olan tek markasıyız. Dolayısı ile burada tüketici nezdinde de teveccüh gördüğümüze ve ayrıştığımıza inanıyoruz.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover9-2-1024x936.jpg)
Avrupa pazarındaki deri giyim modasına bakış açınız nelerdir?
Deri sektörünü dört ana başlıkta değerlendirmek lazım. Dört alt sektörümüz var bizim. Birincisi işlenmiş deri ve kürk, ikincisi deri konfeksiyon, üçüncüsü saraciye ürünleri, dördüncüsü ise ayakkabı. Bunların içinde ayakkabı olmazsa olmaz bir ihtiyaç malzemesidir. Hiçbirimiz ayağımıza ayakkabı giymeden sokağa çıkamayız. Deri ceket giyinmesek de olur, deri çanta kullanmasak da olur ama ayakkabı olmazsa olmaz ve Türkiye’nin bu konuda çok ciddi bir şansı olduğuna hala inanıyorum. Saraciye ürünlerine geldiğimizde, özellikle lüks segment çok kıymetli çünkü kadınlar için vazgeçilmez bir statü sembolü, insanlar toplumsal sınıfları temsil etmek için sembol amaçlı bu ürünleri çok fazla kullanıyorlar. Dolayısı ile o da oldukça stabil bir sektör. Deri konfeksiyon ise bunlardan bir parça ayrışıyor, çünkü deri konfeksiyon çok daha fazla modayla ilişkili. Deri konfeksiyon ise biraz daha inişleri çıkışları gibi bir sektör, geçmişte Türkiye’nin de sık sık deneyimlediği gibi. Fakat yine de her koleksiyonun içinde her gardıropta bir veya iki tane deri ceketin bulunduğu ve vazgeçilemez bir ürün, fakat bazı yıllarda çok daha revaçta bazı yıllarda ise biraz daha az revaçta olan bir ürün kategorisi. Bizim de İtalya’da ki 1972DESA markamız hem Saraciye hem de Konfeksiyon ürünleri üzerine kurulu. Az öncede ifade ettiğim gibi her sezon Milano moda haftasında ve Paris moda haftasında yer alıyoruz. Milano moda haftasında daimi varız, Paris moda haftasında geçici şovrum açarak ürünlerimizi dünyadaki müşterilerimize sunuyoruz. Çok kıymetli güzel butiklerle çok bilinen lüks markalarla yanyana Desa markasını konumlandırarak nihai tüketicilerimize ulaşıyoruz.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover10-3-1024x936.jpg)
İtalyan konsolosluğunda bir ödül aldınız bahseder misiniz?
Bizim için çok onur verici bir durum. İstanbul İtalyan konsolosluğu’nun hemen bitişiğinde aynı arazide bulunan Venedik Sarayında yani İtalya’nın Büyükelçisi Başkonsolosluğu’nun rezidansında bir resepsiyon verildi. Burada İtalyan Ticaret Odası, sağolsunlar Türkiye’den İtalya’ya yatırım yapan her sene bir firmayı seçerek ödüllendiriyorlar aynı şekilde İtalya’dan Türkiye’ye yatırım yapan firmaları ödüllendiriyorlar. Buradan Türkiye’den yatırım yapan firma olarak bizi seçtiler ve bize teveccüh gösterdiler. Bizim için çok motive edici ve hoş bir deneyimdi. Leonardo da Vinci ödülünü aldık, dediğim gibi yılda sadece bir firmaya verilen ve bizim içinde gurur verici, bizi yaptığımız yatırım için daha da motive eden çok hoş bir deneyim oldu. Diyoruz ki Allah utandırmasın. Yapmak zor evet ama yaptığımız işin de devamını getirmek devam ettirmek çok daha zor, inşallah gelecek yıllarda çok daha farklı ödüller çok daha farklı noktalara bu fabrikamız da gelir.
Başarılarınız daim olsun diyelim.
Teşekkür ederim sağolun.
Çeşitli ülkelerde düzenlenen fuarlar var buralara da katılıyor musunuz ?
Biz uzun yıllardır fuarlara takip etmek için katılıyoruz sadece; kendimiz fuarda stand açmıyoruz. Bu da kendi şovrumumuzu açtığımızdan beri başladı.
Genelde Milano’daki ve Paris’teki şovrumlarımızda müşterilerimizin hepsiyle buluşabiliyoruz. Fuar biraz daha hızlı ve gürültülü bir ortam ama şovrumumuzda müşterimizin kendi dünyamızda markanın dünyasında çok daha rahat bir şekilde ağırlayıp siparişlerin çok daha sakinlikle alabiliyorsunuz ve müşterininde ihtiyaçlarını çok daha iyi dinliyebiliyorsunuz. Dolayısıyla geçmişte çok fuar yaptık, uzun yıllardır fuarcılıktan ziyade şovrumculukla satışlarımızı sürdürmekteyiz. Daha kaliteli satış yaptığımıza inanıyoruz bu şekilde.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover7-5-1024x936.jpg)
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//cover5-6-1024x936.jpg)
Son sözleriniz olarak, Deri zanaatı eğitim ve akedemi bu alanda faaliyetleriniz var mıdır?
Biliyorsunuz sektörün en büyük şikayeti yetişmiş işçi bulamamak. Hiç Desa’dan böyle bir şey duymazsınız. Desa bugün sektörün en önemli işverenlerinden bir tanesi yaklaşık 2000 çalışanımız var ve bunların 1250 tanesi üretimde çalışıyor. Türkiye Düzce’de sektörün tek yatırımıyız. 1999 Düzce depreminden sonra 2005 yılında fabrika yatırımımız Düzce 1. Organize Sanayi Bölgesi’nin ilk yada ikinci fabrikası kuruldu. Orada bütün arkadaşlarımızı gençlerimizi tarlalardan aldık. Bizim sektörde bölgede kimsenin pek bir deneyimi yoktu; hepsini yetiştirdik. Bir istatistik için geçen gün baktığımda, sektöre geçtiğimiz yıllar içerisinde 5000’in üzerinde personel yetiştirmişiz. Dolayısıyla kendi akademimizi kendimiz içimizde kuruyoruz. Bunun yanı sıra çıraklık okullarımız her zaman var, içinde usta öğreticilerimiz var, Meslek liseleri ile ortaklaşa yaptığımız çalışmalar var. Her sene çeşitli sayıda öğrencilerimiz bizim çıraklık okulumuzda eğitim alıyorlar. Gençlerimiz sektörde çalışmak isterlerse onlara istihdam kapılarını açıyoruz.
Aynı şekilde İtalya’da da benzer bir çalışma içerisindeyiz orada da kendi akademimizi kurduk. İşe aldığımız insanların hiçbirinin bu sektörle ilgili daha önce geçmişi yok. Orada öğretmen olarak Türkiye Düzce’de sıfırdan yetiştirdiğimiz gençlerimiz eğitim veriyorlar. İtalya’ya hoca olarak gittiler. Bu da bize gurur veriyor. Açıkçası benim en çok haz duyduğum şeydir. İtalyanlara benim içimde yetişmiş olan arkadaşlarım mesleği öğretiyor. Türkiye’de İtalyanca eğitimlerini alıp öyle gidiyorlar. Orada öğretmenlik yapıyorlar. Ustalık yapıyorlar ustabaşılık yapıyorlar. Dediğim gibi bana en çok gurur veren husus bu, çünkü hem şirketimin hem de işimin devamını ve geleceğini bana gösteriyorlar. Biz ancak iyi yetişmiş insanlarımız olduğu sürece, kalifiye personelimiz olduğu sürece var olabilecek bir sektörüz. Bu sebeple o insan kaynağının yetişiyor olması bana çok büyük gurur veriyor açıkçası benim işimden aldığım tatmin bu konudur. Bazen soruyorlar bu işi niye yapıyorsun diye ben de tatmin olmak için yapıyorum diyorum. Bana tatmin verecek şey de işimin geleceğini görebilmek. 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde 51 yıllık bir firma olmak, birinci kuşaktan bayrağı yere düşürmeden devralabilmek çok kıymetli. Ümit ediyorum ki bir 50 sene sonra biz burada olamasak da Desa hala burada olur ve hayatına devam eder. İstihdam yaratmaya devam eder. İtalya’da bugün 60 çalışanımızın 56 tanesi kadın, ve kadın istihdamına öncelik veriyoruz. Sıfırdan aldığımız arkadaşlarımızı yetiştirip orada da sektöre kazandırıyoruz.
Başarılarınız daim olsun diyelim, Buradan gençlerede bir örnek teşkil ediyor.
Burak bey çok kıymetli zamanınızı ayırdığınız için teşekkürler.
Ben teşekkür ederim, size de yayın hayatınızda başarılar dilerim.
![](https://www.magazineleather.com/wp-content/uploads//SUBAT-2024-DESA_ILAN_Magazine-Leather-Banner-dergisi-ingilizce-1-787x1024.jpg)