“İnsanların kraft çalışmalarına (genel anlamda hobi) başlamasının temel sebeplerinden; birisi stresli yaşam koşullarınızdan ve hayatta karşılaştığınız sıkıntılarınızdan biraz da olsa uzaklaşıyor, bir nevi kendinizi rehabilite ediyorsunuz, diğeri de örneğin deri ürün üretmede kullanacağınız deriyi, işleyecek malzemeleri, el aletlerini alıyorsunuz. Belirli bir masraf yapıyorsunuz. Yapmış olduğunuz harcamaların bir karşılığı olsun istiyorsunuz. Kazancınız arttıkça da ikinci bir gelir haline geliyor”
Yalın bey öncelikle Leather Anatolia’yı tanıyabilirmiyiz?
Öncelikle ben Yalın Uçar ve eşim Eda Uçar ile Leather Anatolia Deri ve El Sanatları Atölyesinin sahibiyiz. El yapımı ve endüstriyel olarak hem makine hem de ellerimizde dikiş yaparak, ellerimizle keserek yaptığımız deri ürünleri hizmet şeklinde istekllierin ve bedelini karşılayanların hizmetine sunuyoruz.
Atölyemizde yaptığımız ürünlerin genelde tasarımını kendimiz yapıyoruz. Toplu ürün ürettiğimiz oluyor, yurt dışı satışlarımız oluyor. Buradaki esas kriter her şeyin düşünülerek, ince elenerek, üstünde çalışılarak ihtiyaca yönelik tasarlanmış olması, dolayısıyla standart bir deri atölyesinden farkımız hem bir tasarımı sıfırdan modelleyebiliyoruz, hem de var olan bir tasarımı bize getirdikleri zaman iki üç açıdan çekilmiş resmiyle güncelleyip bunu da hayata geçirebiliyoruz. Bu anlamda bir nevi butik bir tasarım dizayn atölyesi ve deri ürünleri üretiyoruz diyebiliriz.
Yalın bey, Leather Anatolia hikayesinden başlamak istiyorum aslında Süreç nasıl başladı?
Atölye isim olarak değil ama çalışmaya başlangıç olarak yaklaşık yedi buçuk sene önce hayat bulan bir düşünceydi. Ben devlet memuru olarak çalışıyordum. Devlet memurluğum süresince yoğun bir iş temposundan dolayı devamlı rahatlamak için boş kaldığım vakitlerde hobi faaliyetleriyle ilgilendim. El yapımı bıçak ve ahşap oymacılığı gibi hobi faaliyetlerim oldu. Bir gün yaptığım el yapımı bir bıçağa kılıf yapma ihtiyacı hissettim ve kılıfı da deriden yapabileceğimi gördüm.
Deri hikayem benim bir bıçak kılıfıyla başladı. Kendi yaptığım bir el yapımı bıçağa deri kılıf yaparken deriyle tanıştım. Tabii o arada kayın biraderim, kardeşim malzemeleri İstanbul’dan gönderdi. Ben de onlarla beraber hasbelkader elimden geldiği kadar bir parça deri kesip dikip bir bıçak kılıfı yapmıştım. Daha sonra bıçak kılıfı yetmedi. Derinin güzel olduğunu gördüm.
Çünkü herhangi bir hobi ile uğraşırken hobinin artıları oluyor, eksileri oluyor. Mesela bir metal işçiliği uğraştığınız zaman çalıştığınız ekipmanlarda çok fazla ses oluyor. Her yerde çalışamıyorsunuz. Bir atölyede çalışmak zorundasınız. O zamanlar tabi kendi mesleğimi zaten yapıyorum. Bunu da hobi olarak yapıyorum. Evimde çalışma zorunluluğum var. Ahşap oymacılığı, ahşap koyduğunuz zaman talaş çıkıyor, toz oluyor. Hanım da kızıyor tabi haliyle. Biz de deriyle ilgilenirken derinin evde bir köşede bir masada hobi olarak yapılabileceğini anlayınca bizim için çok değerli olduğunu ve devam edebileceğimizi gördük. Başlangıcı böyle oldu ama daha sonra yaptığımız ürünler küçük kartlıklarla başladı. Sonra cüzdandan kendi tasarımlarımı yapmaya başladım. Çantalar yapmaya başladım. Etraftan beğenilmeye başlayınca maddi bir kazanç sağlamaya başladık. O da farkında olmadan oldu.
Bir gün bir çanta hediye ettim. Eve bir geldim cebimde bir miktar para var. Eşime: “Bu para nereden geldi dedim?”, “Bilmiyorum!” dedi. Sonra anladım ki çantayı hediye ettiğim kişi sohbet esnasında cebime para sıkıştırmış. Sonra gidip parayı geri takdim ettim. O da bana her işin bir bedeli vardır. Bunun da bir bedeli var. Bu kadar az olabilir ama sen kabul et lütfen dedi. Deri hobisinde ilk parayla tanışmamız oldu. Normalde hep yaptıklarımızı hediye ediyorduk başkalarına ama yapa yapa öğreniyorsunuz tabi.
Tasarımları ve el dikişleri yaptıkça mükemmelleşiyorsunuz. Güzel şeyler tasarlamaya başlayınca talepler arttı. Yeni tasarımlar geldi, yeni işler yaptık. Tek tek perakende olarak üretime devam ederken birdenbire bize para kazandırmaya başladı. Ama para kazandıktan sonra da her şeyi elle yaptığımız için uzun sürdüğü için zamanla endüstriyele döndük. Yani makinalara. Bunun da ayrı bir hikayesi var:
Bir gün ben bir çanta yaptım. Dikişi, işçiliği, iç dikişleri, astar dikişleri, bağlantılar beş günümü aldı ve beş gün beni yordu. Dedim ki ben bu kadar uzun süre dikiş yapmamalıyım. Sabahtan akşama kadar dikiş yaparak vakit geçirdiğim görünce ben makine almalıyım dedim. O şekilde makineye geçtim, ilk makinamı aldım, sonra traş makinesi aldım, sonra logo baskı makinası derken büyüdü, ilk makinem yine aynı markaydı. Durkopp Adler.
Kraft çalışmaları son dönemlerde artmış durumda. Deri işçiliği zor bir zanaat, malum el sanatlarında kaybolmaya giden böyle bir süreç yaşıyoruz. Yani özellikle ülkemizde el sanatlarını geliştirme açısından neler söylemek istersiniz?
Aslında zorluk şöyle; zorlukla ilgili bir tanımsal kavram yapmak gerekirse, Kolay olmadan önce her şey zordur. Genelde o konuyla ilgili bir iş yapmamış olan bir kişi o işe başladığı zaman zorlanır. Ama yaptıkça, yavaş yavaş ilerledikçe, öğrendikçe, araştırdıkça, yapmaya devam ettikçe ve o işte biraz tecrübe kazandıkça o yapılan şeyler yavaş yavaş kolay gelir. Dolayısıyla her şey başta zor ama yaptıkça kolaylaşır. Kolay olmadan önce her şey zordur. Aslında belli bir süre içerisinde gerekli emeği, gerekli ilgiyi ve gerekli zaman harcayan herkesin bu zor olan mesleği ya da herhangi bir mesleği yapabileceğini düşünüyorum.
Kraft meselesine gelince. Şimdi el yapımı kraftçılık tüm dünyada değerli. Sadece bizim ülkemizde değil, baktığınız zaman kraft işi yapan herkes çok ciddi paralar kazanıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerine baktığınız zaman Türkiye’de ekonominin kötü olmasından kaynaklı insanlarımızın farklı kraft çalışmaları yapmaları ve insanların alım gücünün çok fazla yüksek olmamasından dolayı iyi yapılmış malzemeler bile yerini bulmadan satılabiliyor.
Kraft için iki şeye ilgi ihtiyaç var bence. Birincisi ilgi ikincisi ise bilgi. Yani ikisine sahip olan kişi. Herhangi bir çalışmayı sadece kraft için söylemiyorum, yapabilir. Tabi önce ilgi gelmek zorunda çünkü ilgilenen kişi bilgileniyor. Bilgi de ilgiyi doğruyorsa bu böyle güzel bir döngü şeklinde/dönüşümsel şekilde ilgi bilgiyi getirir, bilgi ilgiyi getirir tarzında inanılmaz bir bilgi hazinesi oluşuyor. Uygulama sonucunda da iyi ürünler çıkıyor.
Türkiye’deki deri hobiciliği için konuşmak gerekirse de; herkes bir şeyler yapmak istiyor, insanların kraft çalışmalarına başlamasının temel sebepleri olarak: Birincisi stresli yaşam koşullarından biraz olsun uzaklaşmak. Diğeri de o işi yaparken sonuçta bir işi yaparken o işte deriyi alıyorsunuz, işleyecek malzemeleri alıyorsunuz, el aletlerini alıyorsunuz. İlerlediğiniz süreçte benim gibi makine alıyorsanız dahi her şeyin bir bedeli var ve bu bedelin de belli bir şekilde başta cepten çıkmasından sonra insan bu kazanımlarının geri dönmesini istiyor. Çünkü devamlı harca, devamlı harca bir yere kadar insanın belli bir gücü var ama ondan sonra geri de kazanmak istiyor. Dolayısıyla kraft çalışmasının asıl sebeplerinden bir tanesi hobi anlamında stresten biraz uzaklaşmak. Çünkü rehabilitasyon gibi, kesim yapıyorsunuz, zorlanıyor insan. Dikişe başladığınız zaman aklınıza bütün sorunlar kayboluyor. İkincisi ise bir miktar para kazanmak. Bu işi iyi yapanlar da çok ciddi paralar kazanıyor. Daha sonra da ticarete yavaş yavaş dönüyorlar.
Yalın Bey, ürünlerden bahsetmek istersek el sanatlarına başladığınız ilk dönemde neler yapmaya başladınız?
Küçükten büyüğe giderek insanın kendini ispat etmesi lazım. Biz de işimize yaparken aklımızı ve emeğimizi kullanmaya çalışıyoruz. Önce küçükte başlayıp küçük de iyileştikten sonra büyümek gerekiyor. Önce küçük de başlamak gerekiyor ama bu durum biraz da insanın yeteneğiyle alakalı biraz. Eğer büyük şeyleri yapabilme yeteneği varsa ona da yavaş yavaş girmesi gerekiyor. Ben başta hep küçük tuttum, küçük ürünlerde çalıştım.
Örnek bir kredi kartlık yada minimalist bir cüzdan yaptım. Bir süre çalıştıktan sonra baktım ki kalıbı kendim çıkartabiliyorum. Sonuçta hayatımız hep belli kalıplar içerisinde geçiyor. Dedim ki ben zaten bu kalıbı kendim çıkartabiliyorum. Dolayısıyla piyasada zaten cüzdan, kartlık, işte çanta herkes satıyor ama farklı bir model oluşturup satma ile ilgili çok fazla bir girişim yok. Biz de ihtiyaca yönelik modeller çıkartmaya başladık zaman içerisinde.
Örnek vermek gerekirse bir gün bir müşterim geldi bize dedi ki ben şarap tadımı için bir deri kılıf yaptırmak istiyorum. Müşterimiz kılıfın içerisindeyken şarabı rahatlıkla bardağın içine dökebilsin dedi ve onlara bir model ürettik. Bu model piyasada pek olmayan bir model. Yani birkaç kişi yurt dışına yapıyor. Tabi aynısını değil, daha değişik modeli olarak. Mesela tutma yerini sağlam yapmak zorundaydık. Mantar kaybolmasın diye bir mantarlık yapmak zorundaydık. Açtığınız zaman mantarı takıyorsunuz ve kaybolmuyor. Mesela bekçi tokaları kullandık ki üstüne yük aldığı zaman tutsun düşmesin diye. Çünkü kullanım esnasında şişenin yere düştüğünü ya da masanın üstüne düşüp bardakları kırdığını, bir insanın üstüne şarabın bulaştığını görmemek için daha sağlam bir şey yapmak zorundaydık. Ve bu model çıktı ortaya. İhtiyaca yönelik tasarımlar. Yani ihtiyaç duydular bizi buldular. Biz tasarımı yaptık, modeli onlara gönderdik, beğendiler ve alım yaptılar.
Yalın bey, Tasarımını siz kendiniz yaptığınızı söylediniz. Modellemenin çok detayları da var aslında konuyu açabilirmiyiz?
Evet. Prototip üretim yaptık. Mesela birinci ve ikinci prototip de bazı problemler yaşadık. Hemen aynı üründe göstereyim size; ilkinde yaptığımızda iç kısmındaki çerçeve attığımız deriyi çok ince yaptığımız için şarabın ağırlığından dolayı aşağı doğru bir eğilme yaptı. Onu biraz kalınlaştırdık. Tutma yerini tek kat yapmıştık. Elimizde kaldı, şişe düştü ve kırıldı. Ve ikinci denememizde omurgadan tuttuğumuz zaman çok fazla meyil yaptığını ve çok kontrol altında tutamadığımızı gördük. Onun için modelde sağlamlaştırma, kalınlaştırma ve yerleri değiştirme gibi uygulamalar yapıp son haline getirdik. Dolayısıyla bir kişi bunu rahatlıkla alıp döküp tekrar masa üstüne koyabiliyor.
Kraftçılık alanında, el zanaatı alanında başka tasarımınız oldu mu?
Silindir çantamız piyasada herkesin yapamadığı bir çanta. Genel tasarım hatlarıyla bize özel tarafları var. Bunu ilk önce biz bir bisiklet çantası olarak dizayn etmiştik. Bu bisiklet çantasını yaparken çantayı gidon ön tarafına, selenin altına ya da orta demirine nasıl takılabilir diye açılabilir kapanabilir askı yaptık ve böyle çok sattık. Biz bu ürünü genelde de yurt dışına sattık. Yurt içinde bir iki tane sattık sadece. Sonra bir gün birisi geldi, ben bu çantayı çok beğendim. Acaba dedi, bunu kız arkadaşıma yapabilir miyiz diye sordu ve ortaya bu kadın çantası çıktı. Yani kadınlar bunu çok rahatlıkla içine malzemelerini koyup kullanabiliyor.
Artık bisiklet çantası olmaktan çıkıp bir kadın çantası halini aldı.
Evet bir kadın çantası haline geldi. Yani ihtiyaç neyse ona doğru çevirebilmek gerekiyor ürünü ve her ürün de satılmıyor. Çünkü insanlar bir ürün seçerlerken markaya çok dikkat ediyorlar. Yani pazarda kendini nereye konumlandırıyorsa bir marka, ona göre bir fiyat belirliyor. Mesela bir Channel, bir Prada, bir Louis Vuitton ya da örnek veriyorum Miu Miu bir çantaya baktığınız zaman yüksek kalitenin olması bunun altında sadece derinin işçiliği veya fiyatı yok, aynı zamanda pazardaki yerinin de bir konumu var. Kendini nasıl konumlandırıyorsa ona göre harcama yapıyor ve o harcamaların altında reklam harcamaları da var. Dolayısıyla biz de ürünlerimize fiyat belirlerken sadece malzemesini, kullandığımız materyalleri ve işçiliğin süresini hesaplamıyoruz aynı zamanda markamız nasıl bir yer alsın diye belli bir noktaya yerleştiriyoruz. Ama tabi ki küçük bir atölyeyiz biz. Baktığınız zaman böyle çok büyük işler yapmıyoruz. Ancak yaptığımız ürünlerin, işlerin de insanlarla buluşmasını isteriz.
Örneğin Lamborghini hiç reklam yapmaz. Neden yapmıyor? Çünkü sormuşlar Niçin reklam yapmıyorsunuz? Demiş ki yetkililer, bizim müşterimiz televizyon seyretmez o kadar vakti yok. Zaten onu alanlar da televizyon izlemeden çok çalışan zenginler.
Marka çantaların hem algısı var, hem bir marka bedeli var. Markanın pazarda yerleştiği bir konumu var. Onun için aslında çantaya değil markaya para veriyor insanlar. Bizim el yapımı yaptığımız ürünler ise içinde el yapımı olduğu için değerli. Bir cüzdanı ne kadar değiştirebilirsiniz, içine kaç göz atsanız, kaç parçalı yaparsanız yapın yine cüzdanın belli standartları vardır. Yani hiç sekizgen cüzdan yoktur mesela piyasada, çünkü girdiği cep bellidir, içine konulacak paranın şekli bellidir, kartın büyüklüğü bellidir. Dolayısıyla belli şekillerden öteye gitmez. Ama bazı ürünler bazı şekil tanımlamalarından dışarıya çıkıp başka bir dizayn haline geldiği zaman değer kazanıyor.
Yalın bey, Pandemi döneminin de etkisi ile çalışmalarınızda deri maskesini de ürünleriniz arasında gördüm oldu mu geri dönüşler?
Evet, onun da çok ilginç bir hikayesi var. Bu Steampunk modeli bir maske maskenin içerisinde aynı zamanda gerçek maske yani içinde üç katlı kullandığımız ameliyat maskesi kullanacak şekilde cep cepte yapmıştık. Şimdi ben bunu ilk defa yaptım. Sanırım pandemi dönemim ya başıydı ya da bir buçuk ay sonrası olabilir, ben bunu Instagram’da paylaştım inanır mısınız? 10bin kişi beğendi. Sadece beğenmekle kalmadı, İngiltere’den, Norveç’ten, Amerika’dan, Afrika’dan, Uzakdoğu’dan bunu isteyenler oldu. İşin ilginç tarafı şuydu Maske satışı yasaktı Türkiye’de ve ben bu maskeyi yurtdışına gönderemedim, satmadım. Satışı yok bizim ülkemizde maalesef dedim. Çünkü maskeyi sattığınız zaman ceza geliyordu. Çok kişi beğendi. Hediye olarak birisine vermektense atölyemizde sergi malzemesi olarak kullanalım dedik. Taktığınız zaman nasıl göründüğü konusu da önemli. Farklı bir görüntüsü var ve ilgi çekiyor. İçindeki maskeyi de devamlı olarak değiştirmek zorundayız çünkü deri malzeme vücutla temas ettiği zaman ter yapıyor her insan da tere alışık değil, yani çok kullanışlı olmamasına rağmen çok güzel bir görsel duruşu var.
Son yıllarda işçilerin kullandığı maskeler var. Bu maskeler de işçilerin kullandığı maske tarzı da olabilme potansiyeli de var sanırım
Bakın bu da güzel bir fikir. Bunu hemen alıyoruz. Bu fikir üzerinde nasıl çalışma yapabiliriz diye düşünelim. Yani her şey deriyle birleşebilir zaten sadece deri olmasındansa deriyle birleşen parçalar daha fazla rağbet görüyor.
Mesela iki materyali, üç materyali birleştirme ile ilgili fikirlerimiz var. Örnek veriyorum işte kanvas’la deri yapan var ya da metalle deri ya da tekstille deri. Bir çanta atölyesi sahibi arkadaşımız var onlar el yapımı çanta yapıyor ve kadınlara yaptırıyorlar. O bölgenin kumaşı var dokuma, kilim kumaşı, onun üstüne deri giydiriyorlar ve tote çanta tarzı bir alışveriş çantası yapıyorlar mesela.
İki şeyi birleştirdiğimiz zaman başka bir şey çıkabiliyor, iki üç şeyi birleştirdiğinizde o başka bir şey olabiliyor. Yani sadece deri değil. Yani deriyi güzel gösteren şey sadece kendisi değil. Metali farklı kullanıyorsunuz, rengini farklı kullanıyorsunuz. Kullandığınız ara meteryaller var, onları farklı kullanıyorsunuz zaten bambaşka bir şey çıkıyor ortaya. Ama burada önemli olan şey derinin kendisinin bir değer olması. Bir de yaptığınız işçiliğin ve zamanın değerli olması ve üstünde emek olması bir de iki malzemenin birleşmesi çok daha başka bir değer oluyor.
Yalın bey, Deri el işçiliğinin yansıtılması ile ilgili defter ve kitap kılıfı yaptığınızı görüyorum bu detay ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Evet, defter, kitap kılıfı yapıyoruz. Bu da bilindik bir model. Sarma defter ve kitap kılıfı, A5 boyutunda standart bir kitaba uyar ama aynı zamanda A5 defterleri de oluyor. A5 defterin bir kenarını katlıyorsunuz kitabı koyuyorsunuz. Eğer kalemi de koymak istiyorsanız tutacak yeri de var. Bunu yapan diğer atölyeler de var. Buna benzer de modeller var. Burada amaç değer verilen şeyi bir araya getirmek Mesela kitap okumak. Kitap okuyan kişi değerli kitabında niye deri kullanmasın ve daha korunaklı hale getirmesin? Öyle güzel kitaplar var ki. Yani her kitap bir dünya. Çok özel bir kitabı var ve devamlı yanında taşıyor. Mesela Robinson Cruseo. Çok ünlüdür, bir hikayesi vardır. Birisi ne zaman bir sıkıntı yaşasa onu açar okurmuş. Okurken gerçek hayatta yüzleştiği sıkıntıyı orada bulup çözermiş ve kapatıp başucu kitabı olarak kullanırmış. Yani o tarz kitaplar. Her türlü kitaba değecek bir kılıf. Kitabınızı korumak, yanınızda taşımak, deriyi de seviyorsanız ikisini birleştirmek mükemmel bir şey.
Yalın bey, Tarihte deri kitap ciltleme sanatı da var aslında hem de bunu yaşatıyoruz bir nevi. İşin tarih kısmına bakışınız nedir günümüzde nasıl ilerliyor işler?
Kesinlikle. Bu işin tarihine de bakalım. Deri,insanlık tarihinden beri olan bir şey. Yani insanlar korunmak için, giyinmek için zaten deriyi kullanmışlar, ayakkabı yapmışlar, üstlerine kürk yapmışlar, soğuktan korumuşlar, yeri geldiği zaman çadır yapmışlar, sıcaktan korunmuşlar. Deri her zaman kullanılmış çünkü deri doğada bulunabilen sürdürülebilir bir meteryal. Ama deri şu an yeteri kadar var mı? Yok. Ama olmalı mı? Olmalı. Yavaş yavaş değer verilmesi gerekiyor mu? Evet verilmesi gerekiyor. Eski değerini bulması gerekiyor.
Çünkü günümüz teknolojisiyle bazı yaşam alışkanlıklarımız değişti ve bazı şeyler kaybolmaya başladı. Bazı meslekler yok olduğu gibi bazı alışkanlıklar da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Deri insanlık tarihinden beri gelen belki insanlığın kaderinin sonuna kadar olacak bir parça. Aslında bizden bir parça yani yaşayan bir canlıdan kalan bir parça ve onu biz hep kullanmışız. Bir malzemeyi değerli ve yararlı bir hale getirmişiz. Dolayısıyla sürdürülebilir ve devam edilebilir bir ürün.
“Sürdürülebilirlik” diyoruz aslında son yıllarda bu kavram çok yaygınlaştı. Özellikle Avrupa ülkelerinde Ülkemizde de aynı şekilde. Sürdürülebilir materyal ile toprağa atık olmak yerine deriyi el işçiliğiyle kullanıma sunmak, satışa sunmak, sizin gibi zanaatkar emek harcayan insanlar çok değerli. Bu mesleği sürdürmek, bu mesleği devam ettirmek adına gelecek nesillere neler söylemek istersiniz?
Gelecek nesillere mesaj vermeden önce, insanlar yaşamlarını kendi tercihleriyle sürdürüyorlar. Bir gün atölyemize bir hanımefendi geldi ve dedi ki bunlar deri mi, suni deri mi? Ben de gerçek deri dedim, ayy ben deriye dokunmam dedi ve çıktı. İnsanın vegan olması, deriye dokunmaması ya da hayvansal gıda tüketmemesi kişisel tercihiyle alakalı bir durum ve tercihlere saygı duyuyoruz. Ama genel anlamda bu dünyada bir et ve süt endüstrisi var. Yani et için hayvancılık yapılıyor, kırmızı eti sağlamak için büyükbaş hayvanlar kullanılıyor. Buna biz bir şey yapamıyoruz. Çünkü insanlar doymak zorunda, protein almak zorunda. Et hayvansal proteininin ana maddesi.
Bir de sürdürülebilirliğin altında aslında israfa sebep olmamak var. Şimdi o deriyi atsanız doğada kaybolacak. Evet bu bir gerçek ama kullanıma sunduğunuz anda itibar insanlara faydalı olacak. Dolayısıyla baktığınız zaman ben sürdürülebilirliği hem yavaş moda anlamında hem derinin kendi kazanımı anlamında eğer kullanmazsak zaten israf olur yaklaşımıyla görüyorum. Biraz bütünsel bakıyorum meseleye. Yanlışım, eksiğim varsa lütfen affedin beni. Bir de diğer taraftan yeni deri modelleri çıkmış durumda. Mantardan deri üretiyorlar. Olanı kullanmıyorlar bambaşka bir maddeden deriye benzer bir şey yapıyorlar ve onu üstüne baskı silindirleri geçerek, deri baskısı yaparak deriymiş gibi lanse ediyorlar. Biz buna da karşıyız. Bu şekildeki hareketlerin deriye zarar verdiğini düşünüyoruz. Çünkü o gerçek deri değil ve mantardan yapılmış olan malzemenin ileride ne gibi sonuçlar doğurabileceğini de henüz bilmiyoruz. Daha yeni bir teknoloji bu. Yeni bir şey çıktığı zaman genelde 20-30 sene kullanılması lazım ki ortaya bir sonuç ve rakamsal değerlendirmeler çıksın. Dolayısıyla o tarz derilere yani sahte derilere karşıyız. Bir de suni deri piyasası var. Ona da bir şey demiyorum. O da poliüretan malzeme PU deri diye geçiyor.
Diğer taraftan geleceğe dair vereceğim mesaj … Biz tabii mesaj verecek kadar büyük insanlar değiliz ama bildiğim kadarıyla bir şeyler söyleyeyim.
İnsanlar kendi hayatlarını yaşarlarken ona değer vermek için mücadele ediyorlar. Bizim için ölüme kadar çalışmak var. Durduğumuz yerde ölürüz diye düşünüyoruz ve gerçekten bunun da örnekleri çoktur aramızda. Ne zaman emekli olmuş veya belli bir yaşı geçmiş birisi çalışmıyor, o zaman ölüm yakınlaşıyor ona karşı. Dolayısıyla sonuna kadar çalışacağız.
İnsanın sevdiği iş yapması lazım. Sevdiğin işi yapınca hayat bir festivale dönüşüyor. Biz sevdiğimiz için bu işi yapıyoruz. Severek başladık. Hobi demek sevmek demektir. Zanaat demek, sevmek demek, sevgiyle yoğurmak demek. Genel prensip olarak sadece şunu söyleyebilirim. Kol gücüyle çalışan işçidir ama aklını ortaya koyan ustadır. Eğer yüreğinden, ruhundan bir şey ekliyoruz o zaman sanatkardır insan sanatçıdır. Biz sanatla ustalık arasında gidip geliyoruz. Devamlı bu karmaşayı yaşıyoruz. Bazen ruhumuz diyor ki böyle yapalım, aklımız diyor öyle yapmayalım. Bu işin tekniği var, şöyle yapalım. Orada biraz karmaşa yaşıyoruz. Sevdiğiniz işi yapmaya çalışın. Bir tek bunu söyleyebilirim. Bunun adı ne olursa olsun, kraft olsun, zanaatkarlık olsun, herhangi bir yerde çalışmak olsun. Çünkü insanlar sevdiği işi yapmıyorlar, onun okulunu okuyorlar ama ondan sonra o işte çalıştırmak zorunda bırakılıyorlar. Yaşam endişeleri olduğu için; para kazanmak zorundalar çünkü, karınlarını doyurmak zorundalar, bir evde kalmak zorundalar. Ama eğer seviyorlarsa sevdiklerini peşinde koşsunlar. Bu işi sevenler de kesinlikle başlasın ve devam etsinler.
Peki verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Önemli bilgiler bunlar Eda Hanımdan bir şey söylemedik konuşmak ister misin?
Eda hanım Yalın beyin eşi: “Yıllar sonra bu mesleği, bu işi, bu değerli işi öğretti, sevdirdi ve ben de artık bu işin başındayım.”
Yalın bey: Yani bir gün büyük bir iş geldi elimize. Baktım ki ben yetiştiremeyeceğim, parayı da kaçırmayalım dedik. Bu arada eşime danıştım. Dedim ki çalışır mısın? Şöyle parasal getiri var, bir deneyelim bakayım dedi. Ondan sonra ben temel teknikleri gösterdim. Sonra o işi üç dört gün içerisinde bitirdik. İstenen zaman içerisinde teslim ettik.İiyi bir para geldi. Dedim bu para senin, sen kazandın, Sen olmasaydın ben yapamazdım. O ona güç verdi. Ondan sonra da yavaş yavaş sevmeye başladı. Yani bir yerden sevdirmek lazım. Hani çocuklarımızı bir işe koştururken hediye vermek, onu yönlendirmek için başka bir şeyle beslemek gibi bir durum aslında bu. Kendimizi beslememiz gerekiyor. Eşim açıktı öğrenime, benim anlattıklarımı gösterdiklerimi anladı. Uygulayarak kendini geliştirdi. Şu an hiçbir şey söylemeden kendisi yapıyor.
Eda hanım, Bu büyük bir zanaat işi, bunu bir ev hanımı olarak öğrenmek de öyle peki sizin için zor oldu mu?
Eda hanım: Bizim artık böyle fazla bir ev hanımı lüksümüz yok maalesef. Bu zamanda bir anne olarak bir ev hanımı, artı bir iş kadını olarak da hayatta mücadeleye bir yerden başlamamız gerekiyor. Ben de bu yönü seçtim ve çok da mutluyum. Gerçekten de dediği gibi inanılmaz bir terapi oluyor ve kendi yapmış olduğunuz bir ürünün açıkçası ekmeğini yemekte, parasını yemekte çok daha keyifli oluyormuş. Ben bunu tattım. Teşekkür ediyorum eşime de. Beni bu mesleğe aşık etti, sevdirdi.
Yalın Bey: İyi ki varsınız.
Eda Hanım: Yani çalışıyoruz, bir şekilde mücadele ediyoruz ve bu işimizi, mesleğimizi de inşallah herkes bir şekilde gönül verip yapmaya başlar.
Eskiden annelerimiz halı kilim dokur veya yazma oyalar yapar bunlarla terapi olurlarmış. Şimdi haliyle devir değişince yok olmaya yüz tutmuş meslekler dalında olduğu için bunları da gün yüzüne çıkartmak lazım ve bunu yaşatmak lazım. Başarılarınızın devamını diliyorum. Umarım güzel çalışmalar çıkar ellerinizden.
Çalışınca oluyor. Sağlığımızda bir problem olmasın, huzurumuza bir şey olmasın. Çalışınca güzel işler çıkıyor.
Yalın bey, Türkiye’den deri sektörü adına Magazine Leather’a değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim.
Başarılarınızın devamını diliyorum.